Yine, yeni bir başlangıç, yeni bir ülke, yeni bir iş, yeni arkadaşlar. Hayat
garip geliyor açıkcası. Bir düzen kuruyorsun, onlarca iyi insan tanıyıp dostlar
ediniyorsun ama alınan tek bir karar herşeyi başa döndürüyor ve bu artık
hayatımda dejavu halini almaya başladı. Zira ilkokul yıllarından başlayıp 24
yaşıma kadar kaç tane okul, kaç tane şehir değiştirdiğimi artık ben bile
hatırlamamaya başladım ki genç denilebilecek bir yaşta olmama rağmen 3 farklı
ülkede en az birer yıl yaşamak, havasına, suyuna, insanlarına alışıp tam da
herşey rayına oturmuşken yeniden farklı başlangıçlara yelken açmak azımsanmayacak
bir tecrübe gibi gözüküyor.
Neyse biz gelelim Galatasaray’a. Başından beri her
sağduyulu ve mantıklı bir insan gibi ben de play off saçmalığına karşı çıktım.
Ama benim açımdan iyi tarafı mart ayının ortalarına kadar Türkiye’de olmamdan
dolayı eksiksiz tüm maçları izleyebilmem oldu. Sene başında açıkcası Fatih
Terim ismi gündeme geldiğinde taraftarlığımı olmasada en azından Galatasaray
maçlarını izleme zevkimi askıya almak üzereydim. Ancak Grande takımın başına
geçtikten sonra gerek verdiği demeçler, oyunculara ve medyaya yaklaşımı,
gerçekleştirmek istediği transferler vs hiçbirisi kafamda ki Terim imajıyla
uyuşmuyordu. Hayatımın en büyük yanılgılarından, göt olma vakalarından birisi
gerçekleşmek üzereydi ki ben bunun daha farkında değildim.
Transferler yapıldı, yeni bir takım kuruldu ve sonunda 1
ay geç olsa da sezon başlamıştı artık ve bize düşen beklemekti. Açık konuşmak
gerekirse Terim hakkında ki şüphelerimden bağımsız olarak bu sezon için pek
ümidim yoktu zira tamamiyle yeni kurulmuş, 11 yeni adamdan oluşan bir takımdık.
Tek beklentim mücadele ve ilk 4 içerisinde bitirebilmekti. Ama bilmediğim şey
Grande’deki değişim ve gelişimdi. Lig başladığında Galatasaray’da muhtelif
sıkıntılar söz konusuydu. Zira taktiksel ve organizasyonel sorunlar pozisyon
kısırlıkları vs sezonun pek parlak olmayacağına işaret ediyordu. Ama dünya
üzerindeki teknik direktörler arasında en büyük motivatörlerden biri olan Grande
bu 11 yeni adama hem Galatasaray ruhu aşılıyor hem de belirli bir taktik
formasyon altında disiplinli bir oyun oynamayı öğretiyordu.
Bu sezon neredeyse alınmadık intikam, kesilmedik ceza
kalmadı. Herşeyden daha güzel 2 tane altyapı oyuncusu ilk onbirin değişmez
isimleri olmuştu. Her ne kadar Emre’nin hala büyük bir futbolcu olacağına
inanmasam da önümüzde ki yılların rotasyonu açısından ve pasaportundan dolayı
neredeyse bulunumaz hint kumaşı gibi. Zira aşağı yukarı aynı pozisyonda oynayan
ve potansiyel olarak Emre’den daha zayıf bir oyuncu olan Yekta’yı transfer
ederken ödediğimiz bedel 3,5 milyon euroydu.Ve Emre en az bizim kadar
Galatasaray’lı. Semih’i ise benim için kelimelerle anlatmak zor. Hem sahadaki
duruşu, soğuk kanlılığı, sadece işini yapmaya çalışması ve Galatasaray
formasının üzerine o kadar yakışıyor olması. Kendisini medyatik ve şımarık
olmamasından dolayı karakter olarak pek fazla tanıyabildiğimiz söylenemez ama
pes etmemesi ve soğuk kanlılığı 5 yıl sonrasının büyük Galatasaray kaptanı
olabileceğinin en büyük göstergesi. Sahip olduğu potansiyel ve Terim şansı
bence gelişiminin devam edebileceğini gösteriyor ve bu şekilde devam etmesi
halinde eğer Avrupa’ya gitme kararı almazsa bence önümüzdeki 12-13 sene defansın
göbeğinde ki 2 oyuncudan birisi belli ve kendisini sezonun en büyüjk kazanımı
olarak görüyorum.
Futbolda güzel olan(sahada ki kısmından bahsediyorum)
bence 2 tane şey var: taktik dehalar ve duygu. Sadece iyi oynayıp kazanmak
benim gibi taraftarlar için yeterli değil. Eğer sahada sizlerden birisininin
gelişimine tanıklık ederseniz, sizin gözünüzün önünde ham yaş olarak hem de
oyuncu olarak sahada büyüyen bir altyapı oyuncusunu görürseniz ve takımınızda
gerçekten bir his takımı olmaya başladıysa daha fazla ne isteyebilirsiniz ki..
Bunları suyun karşı tarafındakiler analayamaz bu yüzden yıllardır 2000 ruhu,
şu, bu diye akıllarınca tiiye aldılar, ama bilmedikleri şey bizim bir his
takımı, bir felsefe takımı olduğumuzdu. Biz sadece bir öykünme ve tepki olarak
kurulmadık. Ali Sami Bey ve arkadaşları bu takımı kurarken amaçları birilerine
öykünmek, bakın bizde de var demek değildi. Onların bir hayali, bir projesi
vardı ve bu projede bence başarılı oldu. Evet Galatasaray bir his ve felsefe
takımıydı. Hiçbir zaman bir başkanın yahut 3-5 yöneticinin takımı olmadı ve bu
takımın taraftarı hiçbir zaman bir başkanın tebası olmadı ve olmayacaktı da. O
yüzden Ali Sami Bey ve arkadaşları rahat uyumakta çünkü düşleriönce gerçek
oldu, sonra büyüdü ve kocaman bir çınar oldu.
Ve yine bu sezona dönecek olursak sanırım ben başta bir
özür olmak üzere, herkes Grande’ye yarattığı takım ve projeden dolayı bir
teşekkür borçluyuz. Artık sahada formasının hakkını veren ve kaybetse bile
mutlu olmamızı ve gelecek adına ümitli olmamızı sağlayan bir takım var. Evet Pazar
akşamı gücün karanlık tarafı bir cephede galip geldi ama Felipe Melo’nun da
twitter da dediği gibi sadece bir cephe kaybettik ve savaş yeni başlıyor.
Baltalarınız çıkartın arkadaşlar ve suyun diğer tarafını ağzınıza dahi almayın
çünkü çok küçükler, çok basitler. Gazamız mübarek olsun..
No comments:
Post a Comment