Biz ancak biz olmayan ötekiler, yani "onlar" varsa biz oluruz; ve hep birlikte onlarda bizim mevcudiyetimizle bir grup oluştururlar. Yabancılar istesekte görmezden gelemeyeceğimiz, ne düşündükleri ya da ne yaptıklarıyla ilgilenmediğimiz, bizlerin etki alanına girmeyen kimseler değildirler. Eğer böyle olsalardı hiçkimse olurlardı. Bu durum bizim kendimizi konumlandırmamız, kendimize biçtiğimiz rol, hayat algılamamamız konusunda belirleyici rol oynamaktadır. Eğer onlar olmasaydı bizi tehdit edecek, varlıkları ile hiç istemememize rağmen kendimizi sorgulamamızı, eksi ve artı yönlerimizi değerlendirip bir üst seviyeye çıkma veya standartlarımızı yükseltme eğilimi gösterme ihtiyacı duymayacaktık.
Yabancıdan kasıt sadece farklı bir milleten olup; farklı bir dil, renk ya da hareket biçimlerine sahip olmak demek değildir. Zira bu yabancılık yaşadığımız mühit, sosyal statümüz, ekonomik gücümüz, mensubu olduğumuz vakıf, dernek ya da parti ile de doğrudan alakalıdır. Ancak bu kadar özele inmeden Türk futbolundaki yabancı olmak ve yabancılara karşı tutumla alakalı birkaç şey söylemek istiyorum.
Son günlerde özellikle medyada yabancı oyuncu ve hocalara karşı "tavır" niteliği taşıyan bir tutum sözkonusu. Bilmiyorum belki daha öncede bu durum mevcuttu fakat yaşım ve futbola bakış açımın değişmesiyle paralel olarak bu durumun farkında ve bilgi sahibi değilim/dim. Şu son günlerde millli takım hocasının halen devam eden belirlenme sürecinde hemen hemen tüm medya ve spor ahalisi Yılmaz Vural özelinde yabancı hoca karşıtı bir tepki göstererek; yabancı hocaların Türkiye'yi anlamayacağı Türk futbol ve futbolcusunun farklı olduğu argümanlarını savunmuştur. Yalnız gözden kaçırılan şey acaba yıllardır milli takımları hangi etnisiteye ait olan hocaların çalıştırdığı gibi, gelecek antrenörün Türkiye'yi ve Türk insanının psikolojisini anlamaktan ziyade milli takıma yol gösterip doğru oyuncu ve taktik seçimi yapması gerektiğidir. Zira Akdeniz mentalitesine sahip İtalyan Capello'nun İngiliz milli takımı ile göstermiş olduğu form grafiği veya katı Alman disiplinine sahip Rehhagel'in zihniyet olarak bizimle müthiş benzerlik gösteren Yunanistan milli takımı ile kazanmış olduğu başarı ortadadır.
Bunun dışında Galatsaray'a transfer olan Dos Santos ve Jo hakkındaki yorumlarda pek iç açıcı değil. Kartal Spordan bir devre oynamadan sadece paf takımı ile antrenmanlara çıkıp sezon başı Galatasaray'a transfer olan Yaser Yıldız'a gerek Galatasaray' gereksede spor yazarları/yorumcuları/sülükleri camiası iki sezon sabretmiştir. Ancak Barcelona mezunu Premier Lig patentli 21 yaşındaki Dos Santos'a antrenör torpilli ,maç eksiği bulunan ,milli takımı için GS'da form tutmaya çalışan gereksiz bir oyuncu yakıştırılması yapılmakta. Bilemiyorum belki haklıdırlar ancak bunların söylenmesi için çok erken değilmidir? Oyuncu Türkiye'ye geleli yaklaşık 15-20 gün olmuştur ve sülüklerinde söylediği gibi maç eksiği vardır. Ancak Franklin Antalyaspor, Denizlispor ve Kayserispor gibi takımlardan çekinip onun maç eksiklerini Madrid maçlarında ya da BJK maçında mı gidermelidir? CV si herkesçe malum olan bir oyuncu için en azında beklenilmesi gerektiği ve Yaser, Hasan Kabze, Aydın Yılmaz Semih Şentürk gibi oyunculara verilen kredinin 1/10unun verilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Medyamızın bu konulardaki tutumu açıkca pasaport ayrımı yaptığı ve birilerinin gelip birşeyleri değiştirmesinden korktuğu izlenimini vermekte. Açıkcası işini iyi yapamayan birisini hiçbir kulüp yada şirketin pasaportundan dolayı istihdam edeceğini sanmıyorum. Dolayısı ile belirli şartların karşılanması halinde futbolumuzun kapılarının herkese sonuna kadar açılması gerektiği fikrini taşımaktayım. Şu iyi bilinmeliki "iyi" her zaman "iyidir" eğer biz iyiysek kimseden çekinmemize gerek yoktur. Başkaları bizim "iyi" olmaklığımızı engeleyemez; en fazla daha "iyi" olmamızı sağlar.
No comments:
Post a Comment