February 19, 2010

Kendini Bilmek:Servet Çetin ve Mustafa Sarp

Kendini bilmek her ne kadar klişe bir tabirde olsa, insanoğlu için öğrenilmesi ve tecrübe edilmesi en zor olgulardan birisidir. Çünkü bu süreç ha deyince olacak birşey değildir zira. Aynanın karşısına geçip ben kimim acaba? Ne tür davranış kalıplarım var? Hangi olaylar karşısında hangi mekanizmalar devreye giriyor? türünden sorular sorularak cevabı kolayca bulunabilecek bir durum değildir açıkcası. Bu sorunun cevabı interaktif bir süreç, kişinin oluşturmuş olduğu savunma mekanizmalarını indirip ilgi ve ciddiyetle, etrafındakilerin ve içinde bulunduğu çevrenin kendisine karşı vermiş olduğu tepkiler, tenkitler ve eleştiriler hakkında oturup düşünmesi ve bu tenkitlerin zamanla kendi hareketleri karşısında canlılık kazanması ile kısmen olabilir ve tamamiyle olması da biraz zordur.
Dün akşamki A. Madrid-Galatasaray maçını izlerken bu konu geldi aklıma açıkcası. Uzun zamandırda takip ettiğim maçlarda ve oyuncuların vermiş olduğu röportaj ve demeçlerde gözlemlediklerimin yazıya dökülmüş halidir bu.
Öncelikle Servet'le başlamak istiyorum. Servet sizlerinde bildiği gibi ilk geldiği sezon kendisinden beklenenin üzerinde, iyi bir performans göstermiş, yırtıcı ve kuvvetli bir defans oyuncusu izlenimi veren ,hava hakimiyeti de en azından savunma anlamında fena olmayan bir oyuncu durumundaydı. Servet'in göstermiş olduğu bu performans karşısında gerek Galatasaray'lı futbolseverler gereksede futbol kamuoyu Servet'in hakkını vermiştir. Bu sezon başlayıncaya kadar bende Servet için olumlu düşünceler içerisindeydim. Ancak Franklin'ın takımın başına geçmesi ve yoğun pas trafiğine dayalı bir hücüm sistemini takıma oturtmaya çalışması bizleri farklı beklentiler içerisine soktuğu gibi maçları ve oyuncularıda farklı gözlerle izlemeye başlamamıza neden olmuştur.
Servet defansta ortalama bir oyuncu olsada müthiş yeteneksiz ve kazma bir adam maalesef. Zira 2 metre önündeki/arkasındaki/yanındaki adama 10 tane pas verse en az 8ini  yanlış adrese yollayacaktır. Aslında kendisinden  beklenen çok basittir topu aldığı/kaptığı zaman en yakın ve müsait pozisyondaki arkadaşına aktarmasıdır. Kimse Servet'ten Pique gibi 70 metreden asist yapmasını yada oyun kurmasını beklememekte. Ancak Servet inatla tuhaf işler peşinde koşuyor nedense. Kanımca kendini bilmeyen ve kendisine çok fazla güvenen(kısmen ukala) bir topçudur. Ayağına her top geldiğinde içimi korku alıyor. Her pozisyonu tehlikeye sokmakta ve garip işler yapmakta bu arkadaş. Çalım atmaya çalışması, uzaktan şutlar, ara pası denemeleri vs. Bence bunlar bu kalibrede bir futbolcu için maç içerisinde ve özellikle riskli bölgede denenmemesi gereken hareketler. Öyleki Servet en azından ne/kim olmadığını bilse %100 eminim bu hareketlerin hiçbirisine kalkışmayacaktır. Adam daha topu normal şekilde servis etmesini bilmezken ayağının dışıyla pas vermeye çeşit çeşit hareketler yapmaya çalışmakta. Ayrıca Galatasaray savunmasının kötü ve dengesiz olmasının başlıca nedenidir. Kendisi kötü olduğu gibi yanında oynayan oyuncular içinde güven vermeyen ve onlarında performansını düşüren bir oyuncudur.
Gelelim Galatasaray'ın en büyük karın ağrısına. Mustafa Sarp. Zira bu futbolcu transfer edildiğinde benim için pek birşey ifade etmemişti. Bonservissiz ve ucuza oynayan bir oyuncu. Gerektiğinde TSL maçlarında kullanabileceğimiz bir adam konumundaydı benim gözümde.Ancak nasıl olduysa bu Mustafa adlı "vatandaş" formayı kapmış ve Galatasaray'ın değişmez oyuncularından birisi haline gelmiştir. Ne zamandır bu adam hakkında olumsuz düşünmemeye ve Franklin'e olan sonsuz güvenimden dolayı susmaya çalıştıysamda dün akşam bardağı taşıran son damla oldu. Adam tüm maç boyunca ortalama 3 ile 6 saniye arasında topla oynadığı gibi herhangi bir defansif ya da ofansif aksiyonunda içerisinde yer almadan hayalet gibi maçı bitirdi. Kendisi ilk yarı boyunca eleştirilen Elano'nun da beklenenin altında performasn göstermesinin ve Galatasaray'ın pas ftubolu ve rakip alana yerleşme konusunda çekmiş olduğu sıkıntının başrol oyuncusudur. Kötü bir futbolcu olması bir tarafa zekidir aslında kendisi. Gelir gelmez ve eline geçen her fırsatta ne kadar Galatasaray'lı olduğu konusunda dem vurur(yalan söylediğini kesinlikle iddia etmiorum ama iyi futbolcu olmak için bir kriter değildir benim için), her maç mücadele eder, koşar gibi yapıp birçok kesimden övgü alır. Ortalama maçlarda Mustafa'nın topla oynadığını, faydalı aksiyonlarda bulunduğunu görmek şöyle dursun her maç takıma zarar vermekte aslında. Çünkü sahada yoktur kendisi, top rakipteyken koşar gibi yapar, topu kaparsa ne ala, ki kapsada bizim için pek birşey ifade etmez çünkü olumsuz kullanacaktır.
Özellikle dün akşam sinir krizi geçirmeme neden olmuştur. Dünkü silik futbolun nedeni ne forvetsiz oynamamız ne de Dos Santos'un etkisizliği ya da Franco'dur. Durumun tek nedenidir Mustafa. Ancak bu oyuncunun takdir edilmesi gereken tarafı kendini iyi tanıması, ne yapıp ne yapamayacağını çok iyi bilmesidir. Zira ayağına top geldiğinde; ezip kullanamayacağını, ya da olumsuz kullanacağını bildiği için her zaman kendisine pas verilemeyecek noktalarda durur, takım ileriye çıkarken kaçacak deilk arar, taçlarda kullanan oyuncuya yanaşmaz, riskli pozisyonlarda inisiyatif kullanmaz çünkü kullanamaz ve tam olarakta bunun farkındadır. Adı "Rijkaard'ın cini"dir kimilerine göre ama  bana göre cin olmasına cindirde olumla manada bir cin değildir.
Galatasaray en azından önümüzdeki sezon ciddi hedefler peşinde olacaksa öncelikli yapması gereken en önemli iş bu iki admdan gerekirse hiç transfer yapmamak pahasına kurtulmaktır. Eminimki yoklukları dahi takıma extra değer katacaktır.
Bide eklemeden geçemeyeceğim diğer bir hususta bu maç spikerleri ve yorumcularıdır. Lan hödük, lan şerefsiz, lan dangalak sen kim köpek oluyorsunda maç boyunca Galatasaray'ın kaybetmesi için ekran karşısında dileklerde bulunuyorsun. Zaten güzel bir söz vardır(zaten atalarımız bize en çok sözlerini bırakmış) "itin duası kabul olsa gökten kemik yağarmış" diye. Keita da ermanı itin bitarafına soktu akşam Mustafa ve Servet'e rağmen.

No comments: